29 Nisan 2016 Cuma

Dün Dündür Serisi No:1 - Engin Ardıç



Havuz medyasının "star"larından Engin Ardıç goygoya devam ederken biz de onun AKP iktidarı öncesinde Cem Uzan'ın tetikçiliğini yaptığı günlerden bazı sözlerini hatırlatalım.

***

İslam kültürü kendini niçin yeniden üretemiyor? 

Şu bizim "niçin Müslüman şairler yeni Mevlid-i Şerifler yazmazlar" yazısı umduğumdan fazla ilgi uyandırmış.
Bir zamanlar şeriatçı bir yazar, Mehmet Şevket Eygi de (kendisi aynı zamanda Galatasaray gibi "şarkın garba açılan penceresi" bir bir okuldan ağabeyimizdir!) benzer bir soru sormuştu: Niçin İslamın "modaları" yok?
Öyle değil mi, "tesettür defilelerine" bakın, dön dolaş, en kelek, kasaba zevkine uygun cart desenler üreten Divarese eşarpları! (Tesettür örtülerini yapan sinyorlar da katolik üstelik!)... Pek pek, Osmanlı "üç eteğinden" tornistan, kadife üzerine sim işlemeli birtakım kaftan türevleri... (Sunanların çoğu da öyle sıkmabaş, mütedeyyin hanım kızlar falan değil, defileden çıkar çıkmaz orasını burasını açıp Pasha'ya koşacak "çağdaş motorlar", hadi orasını geçelim..
Adım başı pıtırak gibi ortalığı kaplayan yeni camilere bakın, hepsi, Osmanlı mimarisinin beşinci elden kötü kopyası! Rahmetli Vedat Dalokay Pakistan'da katılıp sanırım birincilik de aldığı bir yarışmaya güya bir "modern cami" projesi sunmuştu ama o da, modern görünsün diye gereksiz yere zorlanmış (hani şöyle minaresi "füzeye benzetilmiş" falan), sevimsiz bir tasarımdı.
Kendilerini "Müslüman" olarak tanımlayan yazarların çizerlerin ürünleri, dördüncü sınıf... Şiirler "ilkokul manzumesi" düzeyini aşamıyor, bu akımın öyküsü romanı yok, tiyatrosu inanılmaz derecede ilkel (sahnede tekbir getirip namaz kılmaktan öte bir şey yapamıyorlar, bir de pek pek FKÖ militanı kılığına girip taş atmak, hani "İntifada" muhabbeti; sonuçta en basit düzeyde "agit-prop", komünistlerin pek sevdiği ve bir zamanlar sokak tiyatrosu olarak denenmiş ajitasyon-propaganda çabaları...)
Sinemaları var ama temsilcileri Yücel Çakmaklı, Yeşil-çam düzeyinin bile gerisinde bir sanatçı..
O zaman dön dolaş, kefere sermayesiyle Mustafa Akkad'a "Çağrı" filmi çektirmece ve her Ramazan boyunca sekiz yüz elli altı kere onu oynatmaca! Haa bir de, "Hazret-i Ömer'in Adaleti", "Habbabe Hatun", "Seyyit İbni Bilmemne Hazretleri" falan gibi, ancak en cahil, en kafasız, en öküz seyirciye seslenebilecek beşinci de değil, yirmi altıncı sınıf filmler tabii..
Acaba İslam kültürünün temeli, değişmemek üzerine mi kurulu? Acaba "Hani, İslam'ın modaları nerede?" sorusu, ne bileyim, "Ahmet Bey niçin çocuk doğurmuyor?" diye sormak kadar abes mi? Acaba İslam kültürü, tıpkı komünizm gibi (o da bir dindi çünkü, tanrısız bir din, ama bal gibi din), reforma asla olanak vermeyen bir kalıp mı?
Acaba, "İslam kültürü ortaçağda kalmıştır" sözüyle bu gerçek mi anlatılmak isteniyor? Rönesansını gerçekleştiremeyen İslam'ın bu kalıplaşmışlığına, bu donmuşluğuna getirdiğimiz eleştiri, acaba zındıklıktan değil de, samimi bir üzüntüden mi kaynaklanıyor? Bunu İBDA-C üyelerine anlatamayız ama, iyi niyetli müminler elbette anlayacaklardır...
Acaba İslam, kefere takvimi hesabıyla geçen millenyumun başlarında, yani 1000 yıllarında, Gazali'nin aklı ve felsefeyi reddetmesi, onun yerine doğmayı koymasıyla taşlaştı, treni daha o zamandan kaçırdı mı?
Engin Ardıç

Ocak 2001 - Star Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder